(bu yazı internetteki bir çok sitede farklı başlık ve farklı biçimlerle yer alıyor. ama orijinali başlığı ve hali aşağıdaki gibidir. eser, murathan mungan'in elli parça kitabında, 470.sayfadadır.)
ayrıca (bkz:uzun yol/#10342107)
UZUN YOL
fotoğrafta gördüğünüz gibi, biri beyaz, biri kara, iki kedi, birbirlerinin omzuna kollarını dolamışçasına, kuyruklarını birbirlerine şefkatle sararak, birbirlerine dayanarak bir yola çıkmışlar.
resimdeki gölgeler, akşamüstünü söylüyor. yorgun bir günün sonunda evlerine dönüyorlarmış gibi... yüzlerini görmüyoruz ama, eminim, mırıl mırıl konuşuyorlardır. belli, sınanmış, denenmiş bir dostluk bu. uzun yolları da göze alabilen bir dostluk.
kedi gibi hareketli, değişken bir hayvanın özel bir anını yakalamak, hele hele fotoğrafını çekmek kolay iş değildir. benim gibi kedisi olanlar iyi bilir, "ah yanımda makine olsaydı da, şu halini görüntüleseydim," dediğiniz çok olmuştur. siz kalkıp makineyi alana kadar o çoktan durum değiştirir. iyi bir kedi fotoğrafı çekebilmek için pusu kuranların, sonsuz bir sabra ve geniş bir zamana gereksinimleri vardır. zamanın geniş akışı içinde kedilere özgü tipik bir anı yakalayabilmek için, ellerinde makine, bekleyip dururlar. işte bu nedenle, yukarıdaki fotoğrafı çeken sanatçı, bu "kareyi" yakaladıktan sonra, kendini mutlu hissetmiş olmalı. ancak binde bir yakalanan böyle bir anın fotoğrafını çekmek fırsatını kendisine sunan rastlantı tanrısı'na için için dua etmiş olmalı.
ya biz, binde bir karşımıza çıkan dostluk, arkadaşlık, sevgililik fırsatlarını ne yapıyoruz? akşamüstünün gölgeli bir saatinde, yorgun gövdemizi yaslayıp mırıl mırıl konuşacağımız, omzumuza dolanan bir kolun, başımızı yaslayacağımız bir omzun, belimizi kavrayan bir elin, uzun yollara dayanıklı ayakların sahibi karşımıza çıktığında, tanıyabiliyor muyuz onu? değerini biliyor; biricikliğini, benzersizliğini anlayabiliyor muyuz?
yoksa, hayatı sonsuz, fırsatları sayısız sanıp, kendimizi hep ileride bir gün karşılaşacağımızı sandığımız bir başkasına, bir yenisine ertelerken hayat yanımızdan geçip gidiyor mu?.. karşımıza erken çıkmış insanları yolumuzun dışına sürerken, bir gün geri dönüp, onu deliler gibi arayacağımızı hiç hesaba katıyor muyuz? hayat her zaman cömert davranmaz bize, tersine çoğu kez zalimdir. her zaman aynı fırsatları sunmaz. toyluk zamanlarını ödetir. hoyratça kullandığımız arkadaşlıkların, eskitmeden yıprattığımız dostlukların, savurganca harcadığımız aşkların hazin hatırasıyla yapayalnız kalırız bir gün. bir akşamüstü yanımızda kimsecikler olmaz. ya da olanlar, olması gerekenler değildir.
yıldızların bizim için parladığı anları göremeyen gözlerimiz, gün gelir, hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kilitlenir.
kedilerin özel bir anını yakalamak gibidir kendi hayatımızdaki olağanüstü anları ve olağanüstü kişileri yakalamak. bazılarının gelecekte sandıkları "bir gün..." geçmişte kalmıştır oysa. hani, şu karşıdan karşıya geçerken, trafik ışıklarında rastladığınız, omzunuzun üstünden şöyle bir baktığınız, sonra da boş verip, nasıl olsa ileride bir gün yeniden karşıma çıkar dediğinizdir.
oysa tam da o gün, bu zalim şehri terk etmiştir o. boş yere bu sokaklarda aranırsınız.
bkz. yeniden kırk oda, kırk bir, kırk iki...
belki belki belki...
murathan mungan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder